Αναζήτηση αυτού του ιστολογίου
Κυριακή 11 Νοεμβρίου 2018
10 Kasım Aziz Arsenios
10 Kasım Aziz
Arsenios
Çok aziz olan
Peder Arsenios, 1840 dolaylarında, Kapadokya’nın, Farasa bölgesinin altı
Hristiyan köyünden olan Farasa veya Varasyo kasabasında dünyaya geldi. Ebeveyni
fazilet itibariyle zengin olup, dünya malı açısından ise orta halliydiler…
Bunların iki oğulları olmuşu. Ancak bunlar küçük yaşta daha, önce babalarını
sonra da annelerini kaybettiler. Bunlara, Farasa’da yaşayan teyzeleri baktı.
Bir gün, büyük oğlan Vlasios küçük olan Theodoros’u (daha sonra Arsenios adını
aldı) kandırarak, babalarının tarlasına gittiler. Tarla, Evkasis sel yatağının
yanında idi. Sel yatağını geçmeye çalıştıkları anda, Theodoros’u su sürüklemeğe
başladı. O anda Vlasios, ağlayarak Ay Yorgi’ye yalvarmaya başladı ki onun da
küçük kilisesi orada yakınındaydı. Vlasios ağlayarak Azizden yardım istediği
anda, ansızın Theodoros’u yanında gördü, ki sevinerek, bir atlı, hani bir keşiş
gibi, onu selden yakaladı, atına aldı ve onu dışarı çıkardı. O andan sonra,
Theodoros da keşiş olacağını söylüyordu.
Theodoros biraz
büyüdüğü zaman, teyzesi onu Farasa’dan Niğde’ye tahsil için gönderdi. Orada
öğretmen olan halası da kalıyordu, ki ona o bakacaktı. Niğde’de tahsilini
bitirdiği zaman, öğretmen halası onun zeki olduğunu gördüğü için, İzmir’de
kalan akrabalarıyla anlaşarak, orada tahsiline devam etmesini istediler.
İzmir’de,
Yunanca ve kilise derslerinden başka, Ermenice ve Türkçe de öğrenmenin yanında
bir de biraz Fransızca öğrendi. Öğrenimini bitirdikten sonra, yeniden Farasa’ya
döndü. Orada teyzesiyle ve Niğde’deki halasıyla vedalaştıktan sonra Kayseri’ye
gitti. Aşağı yukarı yirmi altı yaşlarında olduğu bir zamanda, Timiu
Prodromu’nun İera Moni Flaviyanon (Zinci Dere) manastırına gidip keşiş oldu ve
Arsenios adını aldı.
Ne yazık ki,
Arsenios sükûnetinin tadını pek çıkaramadı. Çünkü o zamanlarda, öğretmen
sıkıntısı ve ihtiyacı vardı. Korçınoğlu’nun dediklerine göre, daha hayatta olan
Metropolit 2.Paisios, onu diyakoz yaptı ve onu Farasa’daki terk edilmiş
çocuklara ders yapmak için yolladı.
Vatanına gelen,
artık diyakoz Arsenios, ilâhî bir merakla, cahilliğin karanlığını kovmak için,
eğitim işine başlıyor. Takriben otuz yaşına kadar, bir diyakoz olarak ders
veriyordu. Sonra, Kayseri’de papaz oldu. Orada arhimandrit makamına ve günah
çıkarma papazlığına yükseldi. Ondan sonra da Kayseri’den önce hac için Kutsal
Yerlere (Kudüs) gitti, devamında yine Farasa’ya döndü. O zamandan sonra,
Farasa’lılar ona “Hacı Efendi” demeye başladılar.
O günden sonra,
onun manevî faaliyeti daha da büyümeğe başladı ve her tarafa yayıldı… Korkan
Hristiyanların inançlarına bağlı kalmalarına daha çok yardımcı olan, sadece
onun kuvvetleştirici sözleri değil de, gördükleri Peder Arsenios’un tarafından
yapılan harika işlerdi. Çünkü, onda Allah’ın lütfu bol olup, sadece acı çeken
insanların ruhlarını tedavi etmekle kalmıyor, onların bedenlerini de
iyileştiriyordu. Gerçek olan şu ki, Peder geçtiği yerde, ona okuması için
getirilen hastanın Müslüman mı yoksa Hristiyan mı olduğunu hiçbir zaman
incelemezdi. Sadece hangi hastalıktan hasta olduğunu sorar, ki ona göre dua
yapsın diye. Allah’ın inayetiyle, bir hastayı iyileştirdiğinde, Türkler,
Ortodoksluğumuzun büyük değerini anladılar ve saygı duyarlardı.
Peder
Arsenios’un eşkâli şöyleydi:
Uzun boylu, 1,80
m boyundaydı. Çok spor yaptığından sağlam yapılıydı. Çok kıllıydı, sakalı çok sık
ve uzundu. Kaşları sık ve kabarık. Alnı da parlaktı. Gözleri mavi ve büyüktü.
Yüzü de uzundu. Yanakları çukurca olup onları sık sakalı örtüyordu. Gözlerinin
altında iki kemik olgun ayva renginde görünüyordu. Bunlar, dış, bedensel
insanın eşkâliydi. Bu insanın iç eşkâli de, küçüklüğünden beri kendini her
zaman büyük göstermek isterdi. Devamında da onu herkes ihtiyar (basiret ve
öngörülükte) addediyordu.
Allah’ın mübarek
insanı, Hacı Efendi’nin, Allah’tan lâyıkıyla aldığı tedavi edici, mucizevî ve
diğer yeteneklerinden başka, bir de öngörü yeteneğine sahipti. Böylece, seneler
öncesinden, Allah’tan bilgilendirilmiş olarak, Yunanistan’a gideceklerini ve
Farasa’lılara fazla açılmamalarını, yol için bir şeyler biriktirmelerini
söylüyordu… Nüfus değişimi olmadan evvel, Peder diyordu:
“Yunanistan’a
gittiğimiz zaman, köyümüz Yunanistan’ın birçok yerine dağılacak. Karman çorman
olacak”. Nitekim kendisi için de diyordu: “Ben Yunanistan’da sadece kırk gün
yaşayacağım ve bir adada öleceğim”. Gerçekten de her şey öyle oldu.
Farasa’dan
kaçış, 14 Ağustos 1924’te oldu. Peder Arsenios, iyi bir çoban gibi, kaçırılmış
olan sürüsünü yakından takip etti. Onun aziz siması, erdem ve teselli
dağıtıyordu. Gemi içerisinde, her aile bir demet bağ dalları olup, sevgi dolu
Peder de onlara gereken sevgiyi ve özeni gösteriyordu. Bazılarının, onlara
yapılan yemekten yemeyip aç kaldıklarını gördüğünde çünkü onlar oruç yemekleri
değillerdi, (hayvan yağıyla yapılmışlardı), diyordu: “Şimdi oruçlara bakmayın,
kazan ne çıkarıyorsa onu yiyiniz. Yerleştiğiniz zaman, o vakit yine
oruçlarınıza başlayınız”. O da kucağından bir arpa ekmeği çıkarıp onlara
arkadaşlık ederken, dedi: “Siz bana bakmayınız, çünkü ben keşişim”.
Birçok
sıkıntıdan sonra, gemi Agios Georgios Pireos’a vardı. Sevinç içerisinde, o
büyük günü de kutladılar. O gün, Kutsal Haç’ın yükseltiliş günüydü, 14 Eylül
1924 (eski takvim). Devamında, geçici olarak, Kerkira’ya, Kerkira’daki kaleye
geçici olarak yerleştiler. Ancak, orada, güzel Hacı Efendi rahatsızlandı ve
kendisi istemediği halde, Farasa’lılar onu şehrin devlet hastanesine
götürdüler. Peder, onlardan hiçbir biçimde ayrılmak istemezdi. Ancak, onlar onu
dinlemediler. Öyle sanıyorlardı ki, hastanede göreceği tedavi ile iyileşecek ve
yine onların yanında olacak. Her ne kadar çok kere daha önceden onlara söylemiş
olsa da: “Yunanistan’da sadece kırk gün yaşayacağım…” Bütün olarak, Kerkira
kalesinde iki hafta, hastanede bir hafta, ki orada onu Farasa’lılar
tedirginlikle ziyaret ediyorlardı.
Ölümünden iki
gün evvel, diğerlerinin ayrılıp da, müezzini Prodromos’la yalnız kaldığında,
Peder ona dedi: “Prodromos efendi, gel vedalaşalım! Çünkü öbür gün öteki
dünyaya gidiyorum. Dün öğle vaktinde Meryem ana geldi ve bana bunu söyledi.
Sonra da beni Aynaroz’da gezdirdi ve oradaki manastırları gördüm. Ne kadar da
onları görmek isterdim. Ancak bu zamana kadar olamamıştı. Sana ne anlatayım ki,
Prodromos bey! Ne çok manastır var Aynaroz’da! Ne büyük ibadethaneler! Ne
ihtişam!” Bunlardan sonra da ona diyor: “Sekiz gün sonra hanımın Kiryaki
ölecek, sakın üzülmeyesin. Stefanos Karamuratidis’in hanımı Almalu da, on üç
gün sonra ölecek”.
Gerçekten de
öyle oldu. Kendi “iki” günü geçip “öbür günü”n gidişi geldiğinde, Allah’ın
gerçek kulu Peder Arsenios, daha önce komünyon aldıktan sonra, gerçek hayata,
İsa Mesih’in yanına gitti. O anda hiçbir Farasa’lı yoktu.
Kerkira
mezarlığında, diğer vefat etmiş olan papazlarla defnedildi. Peder Arsenios,
yeni bayram takvimine göre, 10 Kasım 1924 tarihinde vefat etti. Eskiye göre 28
Ekimde. Seksen üç yaşındaydı.
Aziz naaşının
mezardan çıkarılışı, otuz dört yıl sonra, Ekim 1958 yılında, merhum Aynaroz
keşişi Rahip Paisios tarafından yapıldı. Peder Arsenios’un aziz naaşını
Konitsa’ya, nakletti. Orada ailesi kalıyordu. Aziz naaşının nakli hakkında
kendisi diyor ki:
“1970 yılında,
Peder Arsenios’un aziz naaşını, Konitsa’dan Thessaloniki’nin Suroti kasabasında
bulunan, yeni yapılmış Aziz Ilahiyatçı Yuhanna’ya adanmış kadın manastırına
kendim naklettim”. Orada, onun adına yeni yapılmış manastırın yanı başında,
kilise çan kulesine yakın, merhum Rahip Paisios’un naaşı ile mezarı
bulunmaktadır. Rahip Paisios bu manastırın manevi babasıydı.
1970 yılından
beri, peder Arsenios, inançlı insanlara görünmeye ve devamında da mucizeler
yaratmaya başladı. O günden bugüne kadar, birçok kişi, onun yardımını inançla
ve saygıyla dilediklerinde, onun tarafından birçok hastalıklardan tedavi
edilmişlerdir. İmanlı halkın Türklerin dahil vicdanında, Peder Arsenios aziz
bir kişiydi. Ta Farasa’da yaşadığı yıllardan beri yaptığı mucizelerle ve tedavi
ettiği hastalıklardan dolayı…
11-2-1986 yılında, Ekümenik Patrikhane’nin Patrik ve
Sinod kararıyla, Peder Arsenios resmen de aziz olarak tanındı ve İsa Mesih’in
kilisesinin azizler topluluğuna dahil edildi. O zamandan bugüne kadar,
kilisemizin bütün azizleri gibi, o da, kilisenin bütün cemaati tarafından,
ilâhîlerle ve dinî ayinlerle şereflendiriliyor.
Εγγραφή σε:
Σχόλια ανάρτησης (Atom)
Δεν υπάρχουν σχόλια:
Δημοσίευση σχολίου