Rabbim ve
yaşamımın öğretmeni,
aylaklığın,
bitkinliğin, hakimiyetin ve gereksiz övüngen sözlerin ruhunu benden uzaklaştır.
Dürüstlüğün,
alçak gönüllüllüğün, sabrın ve iyilik severliğin ruhunu hizmetkarına ver.
Evet Rabbim
ve kralım, bana kendi hatalarımı görmemi ve kardeşimi yargılamamayı nasib et.
Keza sonsuza
dek yücelik senindir. Amin.
Ortodoks
mezhebi tümüyle kusurlu insan aklını, günahlι hasta insanι iyileştirmeye
çalışır. Sarovlu aziz Serafim tinsel deneyimlerinde: “İç huzuru elde et ve
etrafında binlerce can kurtulacaktır.”, diyordu. Niçin, çünki Mesih’ in verdiği
barışı hiç bir kimse içimizden alamaz ve içimizde duran umudun nedenini bize
soran kimseye onun (Mesih’in) görkemli işlerini, armağanlarιnι ebedi bir
yaşamın yönelişini içimiz de taşıdığımızın müjdesini bildiririz.
Aziz Sarovlu
Serafim’in yorumu
Aziz Efremin
bu duası Pazartesinden Cumaya kadar her oruç ayinin sonunda iki kez okunur
(Cumartesi ve Pazar günleri okunmaz). Allah’tan istenen her istemden sonra
secde kılınarak bir defa denir, sonra; “Ey Allah bana merhamet et” diyerek on iki kez eğilerek söylenir. Bunun
sonunda da son bir secde daha kılınarak aynı dua yeniden tekrarlanır.
Oruçun bu
liturjik duasında neden bu kadar basit ve kısacık bu dua o denli önemli yer
tutar ? Çünki tövbenin bütün olumlu ve olumsuz öğelerini sıralar ve oruca
kişisel çabamız için adeta bir özet oluşturur. Bu çaba, yaşamımızı derinden
etkileyen ve bizi pratikte Allah’a dönmemizin olanaksızlığı içinde bırakan temel
bazı tinsel ( spirituel ) hastalıklardan özgürleştirip kurtarmayı amaçlar.
Temel
hastalık, aylaklık ve tembelliktir. Bu hastalık, bizi yukarıdan (Tanrı’ya )
daha ziyade aşağıya doğru çeken, sürekli olarak da yaşamımızda hiç bir
değişimin ne mümkün ne de istenebilir olduğunu ikna etmeye çalışan tüm
varlığımızın pasifliği, tuaf bir iç sönüklüğüdür. Bu gerçekten de her türlü
tinsel çağrıya ( neye yarar ) diye yanıt
veren ve yaşamımızı korkutucu tinsel bir çöl yapan derince içimize
yerleşen kinizim ( utanmazlık ,
edepsizlik anlamında ) felsefesidir . Bu tembellik her günahın kökenidir, çünki
ruhsal enerjiyi bizzat kaynağında zehirler.
Tembelliğin
sonucu bezginliktir. Tüm tinsel babaların can için en büyük tehlike olarak
gördükleri bitkinlik yada (acédie) depresyon halidir. ( L’ acédie ) ruhi depresyon yada bulanım insan
için iyi yada olumlu bir şeyi kabul etmekteki olanaksızlığını dile getirir: her
şey olumsuzluğa ve kötümserliğe indirgenir. Şeytan başlangıçtan yalancı ve
katil olduğundan bu durum şeytanın bizim
tinsel deneyimsizliğimizden yararlanarak içimizde kurduğu iktidardır. Yaşamı
olumsuzluklarla ve karanlıklarla doldurur. Bezginlik cannın intihardır, keza
bunu taşıyan insan ne ışığı (Rab’bin güneşini ) görmeye yada onu istemeye
muktedir olabilir .
Bu ne kadar
olağan dışı görünürse görünsün yaşamımızı hakimiyet isteği ile dolduran
bezginlik ve tembelliktir açıkcası. Bu iki durum, yaşam önündeki tutumumuzu
tümü ile kirleterek ve yaşamımızı her türlü anlamdan boş ve yoksun kılarak bizi
başkalarına karşı radikal olarak yanlış bir tutum içinde telafi (compénsation)
arayışına zorlarlar .
Eğer
yaşamımız Allah’a yönelmemişse ebedi değerler aramayalım, keza kaçınılmaz
olarak yaşamımız bencilleşip kendi üzerimizde
yoğunlaşacaktır, yani tüm varlıklar kendi öz tatminimizin hizmetinde ki
araçlar olacaktır. Eğer Allah yaşamımızın öğretmeni ve Rab’bi değilse o zaman
kendi kedimizi (Tanrı benim anlamında) rab ve öğretmen kılarız ve o zaman yine
her şeyi kendi öz değerlerimize göre hesaplamaya başlarız. Bu tarzda hakimiyet
ruhu başkalarıyla ilişkilerimizi temelden kirletir, onları kendimize boyun
eğmeye zorlarız. Bu kusur zorunlu olarak başkalarına hakim olmak yada emretme
ihtiyacında da dile gelmez. Bu duyarsızlığa, horlamaya, ilgi, sevgi ve saygı
yokluğuna da götürebilir. Tembellik ve bezginlik budur ve tinsel (spirituel)
intihar tinsel cinayetle son bulur …
Ve bitirirken
gereksiz boş sözler üzerine: Yaratılan tüm varlıklardan sadece insan varlığı
sözün armağınıyla donatılmıştır. Tüm aziz Pederlerimiz orada Allah’ın imgesinin
insandaki mühürünü görürler. Keza Allah kendini sözü olan Mesih’de belirmiştir.
(Bkz. Yuhanna 1,1). Fakat O Allah’ın en üstün armağanı olduğuna göre, insana
dilin söylediği sözün armağanı da aynı şekilde en yüksek tehlikedir. Bu armağan
insanın anlatımı, kendi kendine yerine getirmenin aracı olduğuna göre, onun
düşüşünün ve öz yıkımının, ihanetinin ve
günahının da fırsatı ve nedenidir. Söz kurtarır ve söz öldürür de. Söz
hem esinler hemde zehirler ve aynı şekilde söz gerçekliğin ensrümenti ve şeytani
yalanında babasıdır. Aşırı pozitif bir kudrete sahip olduğundan giderek olumsuz
bir kudrete de sahiptir. Gerçeklikte olumlu ve olumsuz olarak yaratır. Fakat
kökeninden ve Tanrısal ereklerinden döndüğünden boş, temelsiz olur. Tembelliğe,
bezginliğe, hakimiyet ruhuna el verip ve yaşamı cehenneme dönüştürür, günahın
kudretidir. (Not: Gereksiz boş sözler hakkında
Yakub’un mektuna bakınız ve lütfen okuyunuz: Yakup 3,1-12)
İşte tövbede
amaçlanan dört olumsuz nokta; Bunlar elenmesi gereken engellerdir, fakat
yanlızca Allah’ın inayetiyle bu yapılınabilir. İnsanı güçsüzlüğümüzün dibinden
çıkan bu çığlık oruç duasının ilk bölümü buna dayanır (Daima Allah ’ ın
inayetine ihtiyacımız var). Bununla birlikte dua tövbenin pozitif amaçlarına
ulaşır.
İffet
(temizlik), yanlış biçimde sık sık yapıldığı gibi, cinsel kabulüne indirgenmez
ise iffet tembellik pozitif karşılık olarak görüle bilir. ‘’SOPHROSYNI Yunanca teriminin doğru ve tam çevirisi “Tam
dürüstlüktür”. İffet terimiyle alışık olarak cinsel bozukluğa karşıt erdemi
belirtiyorsak, parçalanmış varoluşumuzun karakteri hiç bir yerde cinsel
istekten, bedenin yaşamla ve ruhun denetimiyle bölünmesinden daha fazla
belirgin değildir. Mesih içimizde bu dürüstlüğü yeniden kurar ve onu değerlerin
gerçek aşamasını yeniden vererek, bizi Tanrı’ya getirerek yapar.
Dürüstlüğün
ve iffetin ilk hayran olunacak ürünü ALÇAKGÖNÜLLÜLÜKTÜR. Bu bize alışık olarak
yaşadığımız her tür yalanların elenmesine yardım eder. Yanlızca alçak
gönüllülük Tanrı’yı, onun yüceliğini, inayetini ve sevgisini her şeyde
görmemizi sağlar. Bunun için Allah Kutsal sözünde bize şunu der:Tanrı
kibirlilere karşıdır, ama alçakgönüllülere lütfeder ( Bkz. Petrus 3,34; Yakub
4,6; 1 Petrus 5,6 ).
İffet ve
alçakgönüllülük doğal olarak sabrı izlerler. Düşmüş ve doğal insan sabırsızdır,
çünki ruhsal dünyası kör olduğundan başkalarını hemen yargılamaya hazırdır. Her
şeyler hakkında yanlızca eksik ve yanlış görürse sahip olduğundan her şeyi
kendi düşünce ve kanılarına göre yargılar. Kendisinin dışında hiç bir kimseye
ilgisi yoktur. Yaşamın sadece bu dünyada kendisi için gerçekleşmesini ister.
Diğer yandan sabır ise gerçekten Tanrısal bir erdemdir. Tanrı sabırlıdır,
yanlızca bağışlayıcı olduğu için değil, fakat var olan her şeyin derinliğini
gördüğü için, bizim körlüğümüzde göremediğimiz şeylerin iç gerçekliği onun
önünde çıplak olduğu içindir. Biz ne kadar Tanrı’ya yaklaşırsak bütün varlıklar
için Tanrı’nın öz kalitesi olan sabırlı insanlar oluruz .
Ve son
olarak, bütün erdemlerin, her türlü çabanın ürünü ve ödülü iyilikseverliktir.
Her şey bu oruç duasının şu sözünde özetlenir: “Hatalarımı görmeyi ve kardeşimi
yargılamamayı nasibet”. Bununla birlikte sonuç olarak tek bir tehlike vardır:
kibirin tehlikesi. Kibir kötülüğün kaynağıdır ve her kötülükte kibirden gelir.
Fakat, kendi öz hatalarımızı görmekte yeterli değildir, keza görünüşteki erdem
bile kibire dönüşebilir. Tinsel yazılar, alçakgönüllülük ruhu altında
gerçeklikte şeytani bir kibire götürebilen sahte bir dindarlığın kurnazca
biçimlerine karşı ihtarlarla doludur. O zaman, alçakgönüllülüğün, sabrın, iffetin
ve sevginin bir anlamı kalmaz. İçimizdeki yok edilmesi gereken son düşman
kibirdir.
Her duadan
sonra secde kılınılır, fakat bu jest sadece Aziz Efremin duasıyla sınırlanmaz,
her türlü oruçsal liturjik duanın karateristiklerinden birini oluşturur. Kilise
canı bedenden ayırmaz. Tüm insan ilk günahından beri Tanrı’dan dönmüştür ve
Mesih İsa’ da yeniden yapılanması gerekmektedir.
Beden
görkemlidir ve görkemli olduğu için Tanrı beden olmuştur (Bkz. Yuhanna 1,14)
Hırıstiyan çileliği bir mücadeledir,
yanlızca bedene karşı değil, fakat beden uğruna, bedeni transfigüre etmeye yöneliktir. Nasıl ki can bedende ve
beden yoluyla dua ediyorsa beden de
canın duasına katılır.
Türkçeye
çeviren Dursun GÜRSOY
Δεν υπάρχουν σχόλια:
Δημοσίευση σχολίου