Aziz İoannis 347 yılında Suriyenin Antakya şehrinde dünyaya geldi. Annesi Antusa ve babası Sekundos putperest idiler ancak çocukları doğduğu zaman Hristiyan oldular ve çok zengin bir aile idiler. Kısa bir süre sonra Antusa kocasını kaybederek dul kaldı ve böylece bundan böyleki hayatını çocuğunun eğitimine adamak istiyordu. Aziz 16 yaşına geldiğinde vaftiz oldu ve daha sonrada eğitimine başlayarak sözcülük ve hristiyanlığı öğrenerek büyümeye başladı. Derslerdeki başarısı o kadar büyüktü ki daha henüz 20 yaşında iken avukatlık mesleğini okumaya başladı ve bunun sonucunda tüm Antakya onu hayranlıkla takip ediyordu. Ancak ne varki para ve şöhret onun hoşuna gitmiyordu ve bu yüzden çok ciddi ve önemli bir karar alarak kendini Tanrı’ya adamaya karar verdi. Bunun üzerine annesi ona yalvararak yanından gitmemesini ve ona ihtiyacı olduğunu söyledi ve oda annesini çok sevdiğinden onu dinleyerek yanından ayrılmadı. Aradan iki yıl geçtikten sonra annesi hayata gözlerini mutlu bir şekilde yumdu. Bunun üzerine İoannis o devasa mirasını ve mal varlığını kiliseye ve fakirlere dağıttıktan sonra çölde bulunan bir manastıra giderek rahip oldu. Orada kutsal yazıları inceliyor dua ediyor ve oruç tutuyordu. Hiç bir zaman ne kimseye kötü bir söz söyledi ne de kötü bir davranışta bulundu. Tam tersine başkaları ile konuştuğu zaman çok kibar ve memnundu. Ancak hiç bir zaman bilgileri ve bildikleri için kendini gösteriş amaçlı olarak kullanmadı. Bir gece Tanrı’nın meleği ona görünerek şöyle dedi:
- Yarın Patrik Flavianos buraya gelecek ve senden papaz olmanı isteyecek. Sen sakın karşı koyma Tanrı isteğidir bu.
Gerçektende İoannis Patriğin isteğine uyarak bir kaç gün içinde papaz oldu. O zamandan sonra İoannis gerçek dini insanlara anlatmaya başladı. Haksızlarla mücadele ediyor bir diğer yandan ise putperestlere karşı büyük bir savaş veriyordu. Ve o zamanlarda İstanbul Patriği vefat etti. Bunun üzerine onun yaptıklarını bilen İstanbuldaki hristiyan halkı onun yeni Patrik olmasını istedi. Ancak o bölgenin kralı İoannisin inancının büyüklüğü nedeniyle böyle kutsal bir görevi red edeceğini bildiğinden askerlerine onu kaçırmalarını ve gemi ile İstanbula getirmelerini emretti. Bütün Antakya halkı olanları olduğu zaman çok üzüldü ancak bir diğer yandan İstanbulda halk onu çok büyük bir coşku ile karşıladı çünkü bundan böyle layık ve kutsal bir insan onların Patriği olacaktı. İoannis Patrik olacağı gün içinde şeytan taşıyan bir insanı iyileştirdi. Bu olay halakın onu dahada çok sevmesine neden oldu. Her ne kadar İoannis memleketi olan Antakya’dan gitti isede kesinlikle onları unutmadı. Onların inaçlarını sağlam tutabilmek için onlara sürekli mektuplar gönderiyor ve onlara ginaha karşı olan savaşlarını sıkça hatırlatıyordu. Bu arada sert kalpli kraliçe Efdoksia dul bir kadını tarlasını kıskandı ve tarlayı kendine bedava almak istedi. Bunu öğrenen İoannis hemen kraliçenin yanına giderek bu yaptığı davranışın neden haksız olduğunu ona anlattı. Ona ya tarlayı satın almasını yada geri vermesini tembih etti. Ancak kraliçe çok kızdı ve onu saraydan kovdu. Onun o haksızlara karşı verdiği mücadeleye dayanamayan sert kalpli kraliçe onu Patriklikten almanın ve onu uzaklara kovmanın yollarını aramaya başladı. Ve böylece İoannisin bir kaç düşmanını bularak onu haksız yere suçlattı. Ve ardından sahte bir konsil düzenlediler ve azizi sürgüne gönderdiler. Ancak halk sarayın önünde toplanarak haksız yere suçlanan Patrik için yeniden toplantı olmasını istedi. Bütün bunlaara rağmen o gece bir gemi İoannisi İzmir bölgesine doğru sürgüne götürmekteydi. Ancak aynı gece İstanbulda korkunç bir deprem oldu. Bunun üzerine Tanrı’dan korkan kraliçe hemen azizin geri getirilmesini istedi. Çünkü oda çok iyi biliyorduki aziz kesinlikle suçsuzdu. Bütün bunlara rağmen Efdoksia tamamen pişman olmadı. Kısa bir süre sonra onu karadeniz bölgesine sürgüne göndererek kendi insanları ile olan bütün ilişkisini böylece kesti. Ona yolda eşlik eden kalpsiz askerler sınır dışı edildiği yere verana kadar Ona acımasızca davranıyorlardı. O felaket sıcağın altında yaşlı İoannis yorgun ve bitkin bir halde ilerliyordu. Bu yolculuğun süresi tam üç ay sürdü. Komana bölgesine vardıklerı zaman dinlenme kararı aldılar ve böylece bölgede bulunan aziz Vasiliskos manastırında dinlenmeye çekildiler. O gece aziz Vasiliskos azize görünerek Ona şunları söyledi:
- Sevgili kardeşim dayan... yarın birlikte olacağız.
Sabah olduğunda aziz askerlere yola devam etmemelerini çünkü kendini çok yorgun hissettiğini söyledi. Daha sonra son bir kez kutsal şaraptan içmek isteğini belirtti ve hemen ardından haçını yaparak 14 eylül 407de bedenini ve ruhunu yüce Tanrı’ya teslim etti. Söylediği son kelimeler şunlardı:
- Her şey için Tanrı’ya şükürler olsun.
Daha sonra manastırda bulunan rahipler Onu aziz Vasiliskos’un mezarının yanına defnettiler. 434 yılında Arkadios ve Efdoksianın ikinci çocuğu olan Teodosios İstanbul kralı oldu. O patrik İoannise saygı duyan bir insandı. Bu yüzden bir emir çıkartarak bedeninin Komana bölgesinden İstanbul’a getirilmesinş emretti. Ancak azizin bedenini getiren gemi yolculuk halinde iken denizde çok sert bir fırtınaya yakalandı. Bir zamanlar Efdoksianın zorla bir duldan aldığı tarlanın yanına demir attılar. Mucizevi bir şekilde tarla dula geri verildiği zaman deniz sakinleşti ve işte ancak o zaman azizin bedeni İstanbul’a getirilebildi. Bu arada inanılmaz bir olayla karşı karşıya kalan halk mucizenin karşısında ancak sessiz kalabiliyordu. Azizin vucudu tam 30 senedir ilk günkü gibiydi. Ona olan saygısını göstermek isteyen kral cansız bedenini Krallık tahtına koydu. İşte o anda bir mucize daha yaşandı. Azizin cansız bedeni dik kalarak halkı kutsadı ve ağzından şu kelimeler döküldü:
- Cihanda barış!
Halk bu mucize karşısında Tanrı’ya şükür ediyordu bir diğer yandan ise Kral azizin önünde diz çökmüş Ondan ailesi adına yaptıkları için özür diliyordu.
Aziz İoannis Hrisostom çok önemli ve büyük bir yazar ve sözcü idi. Layık bir piskopos ve patrik idi. Doğruluğun ve haklılığın savunucusu idi. Azizin yortusu kilisemiz tarafından 13 Ekimde kutlanmaktadır.
Δεν υπάρχουν σχόλια:
Δημοσίευση σχολίου